Karo Çini'nin Tarihi İzleri
.jpg)


.jpg)
Karo çini yer döşemeleri,yurdumuza 19. Yüzyılın ortalarından itibaren İzmir ve İstanbul başta olmak üzere Levanten yapılında kullanılarak girmiştir.Levanten yapılarıyla deyim yerindeyse özdeşleşen bu yapı malzemesinin yurdumuzdaki geçmişi, dünyadaki geçmişi kadar eskidir.
Çimento’nun yapı malzemeleri arasına katılması 19. Yüzyılın ilk çeyreğinde olmuştur. Dünyadaki ilk çimento patenti 1796 yılında alınmış olsa da fabrikasyon çimento üretimi ancak 1824 yılında Joseph Aspdin’in "Portland Çimentosu" adını verdiği patentle İngiltere’de başlamıştır (Francis, 1978).
Başlangıçta yığma harcı olarak kullanıma giren bu yeni malzemenin gerçek potansiyelinin fark edilebilmesi için bir kaç on yıl geçmesi gerekmiştir. Çimentonun giderek Avrupa’ya yayıldığı bu süreçte yaratılan en akıllıca kullanım alanlarından biri, 1850’li yılların başlarında Vivier’de (Ardèche, Fransa) "carreaux ciment (carreau ciment, carreaux de ciment)" adıyla desenli beton yer karolarının üretilmeye başlanmasıdır. Carreaux ciment, dilimize devşirilen Fransızca kelimelerde âdet olduğu üzere okunuşuyla karo çini olarak dilimize geçmiştir.
Dünyada ilk kez orta güney Fransa’da Fransa’nın ilk çimento fabrikasının bulunduğu bölgede başlayan karo üretimi, kısa sürede Lyon’dan Marsilya’ya kadar yayılmış, birkaç yıl içinde de İspanya ve Portekiz başta olmak komşu ülkelere geçmiştir.1870’lere gelindiğinde Barselona, Lizbon, Cenova, Napoli ve Selanik şehirleri giderek özgünleşen desenleriyle malzemenin en güzel örneklerinin üretildiği merkezler olarak öne çıkmaya başlamıştır. Ülkemize ilk kez, Avrupa ile ticari ve kültürel bağlarını sürdüren Levantenlerin evlerinde kullanılarak giren karosiman, 19. yüzyılın son çeyreğine doğru, özellikle Selanik ile bağlantılı Rum zanaatkârlar sayesinde, İstanbul ve İzmir başta olmak üzere ülkemizde de üretilmeye başlanmıştır. Nitekim malzemenin Rum karosu adıyla da anılması bundandır. Rumlar dışında, yapı zanaatlarındaki maharetleri bilinen Ermeni ustalar da karo çini üretimi yapmışlardır.Çoğunlukla 20 cm x 20 cm yüzey boyutlarında üretilen malzemenin kalınlığı genellikle 2,2–2,5 cm arasındaydı.
Çimento, mermer tozu, ince kum, pigment olarak ince öğütülmüş doğal taş (kuvars, granit, bazalt, kalsit vb.) ve doğal oksit boyalar kullanılarak üretilen malzemenin üretim sürecinde emek yoğundu. Hamur malzeme çok iyi bir biçimde karıştırıldıktan sonra el yapımı özel kalıplara tek tek el ile dökülüp, preslerle sıkıştırılarak karolar üretilirdi. Pigment katılmış akışkan kıvamdaki hamur malzemeyi bakırdan yapılmış kalıplara düzgün biçimde dökmek üzere kasavra adı verilen, genellikle yandan saplı, ucu daralan kepçeler kullanılırdı. İnce işçilik gerektiren kalıplara döküm işi dışında, hamur malzemeyi homojen karıştırmak, doğal pigment olarak granit, bazalt vb. sert taşları ince öğütmek, bitmiş karoları preslemek vb. işler için makine kullanılsa dahi o dönemde bu makineler büyük ölçüde kol gücüne dayandığından, malzemenin üretim süreci oldukça zahmetli ve yorucuydu.
Bu işler malzemenin niteliklerinde de oldukça belirleyici olurdu. Örneğin;karoların üretim sürecinde iyice preslenmesi yüzeyi düzgünleştirmek, pigment tabakasını zemin tabakasına gömüp kaynaşıtırmak dışında emicilik katsayısını düşürmek için de gerekliydi. Düşük emicilik katsayısı, yerde (ve kimi zaman da duvarda) kullanılan malzemenin üzerine dökülen sıvılarla lekelenmemesi için temel gereklilikti.
Nitekim günümüzde üretilen karo çini’lerde yüksek basınç presleri ve ideale yakın hamur karışımları sayesinde malzemenin kalınlığı 1,6 cm’ye kadar indirilebilmiş olsa da o dönemde bu iş kol gücüyle çalışan basit preslere ve daha az homojen hamur karışımlarına dayandığından malzemenin kalınlığı 2,2 cm’nin altına indirilmemiş, hatta kimi eski örneklerde 3 cm kalınlığa kadar çıkmıştır. Hamur kalıplara döküldükten sonra karolar döşenebilecek mukavemete ulaşabilmesi için 10 ile 28 gün arasında kurutulurdu. Bu sürede kılcal çatlakları minimize edecek önlemlerin alınması üretimi hassaslaştıran bir diğer sorundu. Yine de emek yoğun üretimdeki tüm zorluklara rağmen karo çini zanaatkârları, sadece kalitelerini artırarak değil kendilerine ait desenler geliştirerek de diğer üreticilerden ayrılmayı bilmişlerdir. 19. yüzyılın sonlarında Barselona, Cenova, Selanik, Napoli, İstanbul gibi her üretici şehrin belirli bir stili oluşmaya başlamış ve temel desenler dışında bu şehirlerle özdeşleşen özgün desenler oluşmuştur